27 Aralık 2011 Salı

Cinayetin ihalesi 10 Ocak'ta


3. RANT KÖPRÜSÜNE KARŞI
İSTANBUL’U VE YAŞAMI SAVUNMAK İÇİN
10 OCAK’TA ANKARA’DAYIZ!
AKP hükümeti, “ustalıklarına” bir yenisini daha eklemeye hazırlanıyor. İstanbul halkının ve bilim insanlarının yıllardır “hayır” dediği 3. Rant Köprüsü Projesi ihalesinin 10 Ocak 2012 tarihinde yapılacağı açıklandı. 1992 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Erdoğan tarafından “İstanbul’a karşı cinayet” diye nitelenen 3. Köprü projesi, 19 yıl sonra Başbakan Erdoğan tarafından büyük bir ustalıkla gerçekleştirilmek isteniyor. Bir kez daha görünüyor ki tek kıblesi rant ve yağmacılık olan AKP için, ustalık ikiyüzlülük, ileri demokrasi hukuksuzluk anlamına geliyor. Kendi kendisini “çevrecinin daniskası” ilan eden Başbakan için çevrecilik de HES’lerle, köprü projeleriyle, termik ve nükleer santral projeleriyle tüm su kaynaklarını, tarım alanlarını ve ormanlık alanları şirketlerin yağmasına açmaktan başka bir anlama gelmiyor.
Bir kez daha tekrarlıyoruz. 3. Köprü cinayettir çünkü: İstanbul’un trafik sorununu çözeceği yalanıyla gündeme getirilen 3. Köprü projesi için belirlenmiş olan Garipçe-Poyrazköy hattının neredeyse tamamı ormanlık alanlardan geçmekte ve proje, İstanbul’un ve Kuzey Marmara’nın kalan son doğal varlıklarını, ormanlık alanlarını, tarım alanlarını ve su havzalarını sermayenin işgaline açmaktadır. Öte yandan 3. Köprü projesi, deprem gerçeğini İstanbul halkına karşı yeni bir saldırı aracı haline dönüştüren Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile İBB tarafından, “Yeni İstanbul”, “Kanal İstanbul” gibi kentleşmeyi daha da kuzeye kaydırarak inşaat şirketlerinin ve arazi rantçılarının açgözlü iştahlarını gidermeyi amaçlayan çılgın yağma projelerinin anahtarı haline getirilecek; yoksul mahallelere dönük yıkım saldırılarını hızlandıracaktır.
Bir kez daha tekrarlıyoruz. 3. Köprü projesi hukuk dışıdır çünkü: AKP, İstanbul’a karşı bu büyük cinayeti tüm hukuksal engelleri yok sayarak işlemeye çalışmaktadır.1/100 binlik İl Çevre Düzeni Planı’nda, şehrin böyle bir projeye ihtiyacı olmadığı ve yapıldığı taktirde kente ve doğaya telafisi mümkün olmayacak zararlar vereceği yönündeki raporları dikkate almadan plan tadilatı yaparak; yeni yasalarla SİT kararlarını ortadan kaldırarak; projeyi Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) süreci dışında tutarak; meslek odalarının, üniversitelerin ve bilim insanlarının rapor ve görüşlerine kulaklarını tıkayarak ve bilirkişi heyetlerinin olumsuz rapor verdiği, devam etmekte olan karşı davaların sonuçlarını beklemeden, bu cinayeti işleyecek sermaye grubunu seçmeye hazırlanmaktadır. 3. Köprü projesi, AKP’nin “ileri demokrasi” söyleminin, demokrasi ve hukuk açısından ne anlama geldiğini bir kez daha kanıtlamaktadır.
Ancak, çıraklık dönemini İBB’deki talanlarla başlatıp, ustalık döneminde İstanbul’u katletmeye hazırlanan; halkın ve bilimin sesini yok sayan AKP, İstanbul’un gerçek sahiplerinin sermaye grupları ve yandaşları değil, bu kentin her bir metrekaresinde emeği ve alınteri olan İstanbul halkı olduğunu unutmaktadır. Bizler, ormanlarımızı, mahallelerimizi, su havzalarımızı ve yaban hayatını, kısacası yaşamı savunmak ve AKP’nin “İstanbul cinayetine tam teşebbüs” suçunu işlenmesine engel olmak için, 10 Ocak 2012 Salı günü suç mahallinde olacağız. HES’lere; nükleere; termik santrallere; siyanürlü altına; kentlerin kamusal, tarihsel ve sanatsal varlıklarının yağmalanmasına; halkı kendi kentinde sürgün eden “kentsel-rantsal” dönüşümlere karşı ormanları, suyu, tabiat varlıklarını, insanı ve yaşamı savunanlar olarak  bu cinayete “dur” diyeceğiz.  
Bizim teklifimiz çok açık: İnsanca bir yaşam, yaşanabilir bir İstanbul için Köprü değil Orman , Köprü değil Su, Köprü değil Toplu Ulaşım İSTİYORUZ. Tüm yaşam savunucularını, 10 Ocak 2012 Salı günü Ankara’da Karayolları Genel Müdürlüğü önünde olmaya çağırıyoruz.

SERMAYE DEFOL, İSTANBUL BİZİMDİR!
3. KÖPRÜ YERiNE YAŞAM PLATFORMU
 

5 Nisan 2011 Salı

3. Köprü Yerine Yaşam Platformu: Avrasya Tüneli Projesi İstanbul'a Zararlıdır

3. Köprü Yerine Yaşam Platformu, "Avrasya Tüneli Projesini" İstanbul'a zarar vereceği gerekçesiyle Eminönü Halk Eğitim Merkezi önünde yaptığı basın açıklaması ile protesto etti.

Açıklamada, "AKP boğazımızı sıkmaya devam ediyor. Avrasya Tüneli Projesi'nde fayda yoktur/zarar vardır" yazılı pankart açıldı, "Tünel değil toplu ulaşım", "Kuzey'de köprü güneyde tünel istemiyoruz", "Karayolu tüneli istemiyoruz" sloganları atıldı.

Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Sekreteri Akif Burak Atlar yaptığı açıklamada, geçmişi 5 yıla dayanan Avrasya Projesi'nin halk ve kamuoyuyla paylaşımının ancak projenin temel atma töreni ve ardından başlatılan Çevresel ve Sosyal Etki Değerlendirme (ÇSED) süreci ile gerçekleştiğini belirtti.

ÇSED ile başlatılan projenin, belirlenen kimi kurumlar ve halkın projeye ilişkin görüşlerinin alınması görüntüsü altında haklı ve meşru kılınmaya çalışıldığını ifade eden Atlar, Avrasya Tüneli Projesi'ni, AKP Hükümeti'nin İstanbul'a karşı bir rant cinayeti olarak değerlendirdi ve "Bu proje kente zararlıdır" dedi.

Atlar, projenin İstanbul halkının en çok ihtiyaç duyduğu toplu ulaşım yatırımlarına karşı geldiğinin ve yarar sağlamadığının altını çizerek sözlerini şöyle sürdürdü: "AKP ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi 3. Köprü Projesi, New İstanbul, Avrasya Tüneli Projesi gibi doğayı, insanı ve İstanbul kentinin tarihsel-kamusal mirasını yok edecek 'çılgın' cinayet ve rant projelerinden biran önce vazgeçmelidir. Niyet İstanbul'un ulaşım sorununu çözmek ise yapılacak olanlar bellidir. İki yaka arasında daha dengeli bir nüfus dağılımı ve çalışma yapısı yaratmalı ve yakalar arasındaki geçişlerde toplu taşımacılığın payı arttırılmalıdır. Toplu taşımacılık içinde deniz yolu ve özellikle raylı sistem taşımacılığının payları arttırılmalı, özel araç kullanımını caydıran önlemler alınmalıdır. Ülke çapında işsizliği, yoksulluğu ve tarımsal yıkımı ortadan kaldıracak politikalar uygulanmalı ve İstanbul'a yeni göç dalgalarının yaşanması önlenmelidir."

Atlar, bu tarz projeleri durdurmak için mücadele etmeye devam edeceklerini belirtti.

Kaynak: Eha

27 Mart 2011 Pazar

Halkalı Ziraat Okulu Halkındır

Küçükçekmece Yaşam ve Çevre Meclisi "Halkalı Ziraat Okulu ve Arazisi'ne Sahip Çıkıyoruz" sloganıyla 27 Mart Pazar günü Halkalı Meydanı'nda bir basın açıklaması düzenledi.

Halkalı Ziraat Okulu'nun İlim Yayma Vakfı'na üniversite yapılmak üzere devredilmesine karşı geliştirilen mücadele, Küçükçekmece ilçesinde kitlesel bir basın açıklamasıyla sürdürüldü. Basın açıklaması hazırlıkları mahalle toplantıları düzenlenerek, kahveler, evler, dernekler, siyasi partiler ve esnaf ziyaret edilerek yapılmıştı.

"Ziraat Okulu Küçükçekmece Halkının Koruması Altındadır"
Basın açıklaması için saat 14:00'da Halkalı Ziraat Okulu'nun önünde toplanıldı. İnönü ve Söğütlüçeşme mahallelerinden kitlesel yürüyüşle gelen kortejler büyük coşku yarattı. İstasyon mahallesinden yürüyüşle gelenlerin de katılmasıyla okul önünde protesto başladı ve insan zinciri oluşturuldu. "Ziraat Okulu Küçükçekmece Halkının Koruması Altındadır" pankartlarını taşıyan katılımcılar buradan basın açıklamasının yapıldığı Halkalı Meydanı'na yürüdüler.

Küçükçekmece Ayazma Mahallesi mağdurları temsilcisi, 3. Köprü Yerine Yaşam Platformu ve Orman Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi, Derelerin Kardeşliği Platformu ve Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkanı'nın destek mesajlarıyla birlikte kendi sorunlarını da dillendirmesinin ardından Küçükçekmece Yaşam ve Çevre Meclisi adına basın açıklamasını Söğütlüçeşme Mahllesinden Yavuz Ergen okudu.

"Ziraat halkındır satılamaz", "Rant için değil insan için kent", "AKP elini okulumdan çek" sloganlarının atıldığı basın açıklaması yerel sanatçı Ufuk Çoban'ın şarkıları ve tulum eşliğinde çekilen halaylarla sona erdi.

Bin civarında Küçükçekmecili'nin katıldığı eylem ilçede son yıllarda yapılmış en etkili toplumsal eylem olarak kaydedildi. Siyasi partileri, yöre derneklerini ve mahallelerdeki mücadeleci insanları bir araya getirmeyi başaran Küçükçekmece Yaşam ve Çevre Meclisi, mücadelenin kararlılıkla sürdürüleceğini belirtiyor.

Mahalleli yağmayı durdurmakta kararlı
Eyleme katılan vatandaşlarla soL'a mücadelelerini anlattılar:

İkitelli Mehmet Akif Mahallesi'nden Hasan Akbaş: Okul arazisi devlete aittir. O da halkın malıdır. Bu kadar işlevli ve her yönden bölgeye kazanç sağlayan bu okul rant için iktidarın yandaşlarına peşkeş çekiliyor. Tayyip bize ait olan herşeyi kendi malı gibi görüyor. Oysa ki burası bizim. İlim Yayma Vakfı'na devri yapılan bu arazinin üzerinden toplumu gericileştirmeye ve dönüştürmeye çalışıyorlar. Buna izin vermeyiz. Biz burada büyüdük. Çocuklarımız da burada büyüyecekler ve ben ne benim çocuklarımın ne de bu bölgede yaşayan diğer ailelerin çocuklarının bu dönüşüme maruz kalmasını istemiyorum. Onun için bugün Halkalı halkıyla birlikte buraya geldik. Bu yağmadır. Buna izin vermeyeceğiz.

İnönü Mahallesi'nden Hülya Taştan: Uzun yıllardır bu mahallede yaşıyorum. Ben çocukken de vardı burası şimdi de var. Eskiden peynirimizi, sütümüzü yoğurdumuzu alırdık buradan. Tarım hayvancılık yapılırdı burada. Sadece bu da değil, bizim için nefes alacağımız bir alandı burası. Deprem olduğunda sığınacağımız tek geniş alan burasıydı ve böyle kötü bir olasılık tekrar başımıza gelse daha büyük ve boş bir arazi yok bu yakın çevrede. Ama şimdi bir vakfa devredilmiş arazi. Buna inanmak, bu gerçeği kabullenmek zor çünkü burası bize aitti. Bir de ailemizden öğrendiğimiz bir şey vardı, devlet malı kutsaldır ve halkındır. Bize ait olan bişey sormadan etmeden satılamaz. Ben burada olduğum sürece bu yerellikte yaşayan biri olarak buna izin vermeyeceğim.

Tevfik Bey Mahallesi'nden Tülay Özer: Ne diyebilirim? Sata sata bişey bırakmadılar, sıra olkullara geldi. Ziraat okulu kendimi bildim bileli var. Bize aitti. Komşularımız, ailem buradan giderirdi birçok ihtiyacını; peynir, süt alırdık. Ailelerimiz çocuklarını birşeyler öğrensinler, görsünler diye buraya getirirdi çünkü burası uygulamalı ve Türkiye'nin ilk ziraat okuluydu. Belki de bu peşkeş olayı olmasaydı bizim çocukalarımız da burada okuyacaktı. Şimdi ise bir vakıf üniversitesine devredilmiş. Hem de Belediye Başkanımızın vakti zamanında bu vakıftan burs aldığı ve vefa borcunu ödemek için devrettiği bir alan burası. Sadece bu da değil ki, burası bu bölgenin tek yeşil alanı, arazisi geniş bir yer, nefes alabildiğimiz tek alan. Bu kadar kolay olmayacak bu iş buraya sahip çıkacağız. Kimin malını kime devrediyor. Biz izin verdik mi? Halkalı halkı olarak bu yağmaya karşı çıkıyoruz.

İstasyon Mahallesi'nden Aziz Bağcan: Ben bu okulda 15 sene memur olarak çalıştım. Buradan emekli oldum. Buradaki ağaçların %40'ını ben kendi ellerimle diktim. Şimdi burayı bir vakfa peşkeş çekiyorlar. İçim yanıyor. Türkiye'de 33 tane ziraat mektebi vardı. Buralardan ziraat teknikerleri yetişirdi. Şimdi saadece üç tane kaldı. Biri de burasıydı. Binlerce üniversite yaptılar, başka yer mi kalmamıştı üniversite açacak? Medya bu olaya hiç ilgi göstermedi. Hepsi büyük patronların elinde tabii, işlerine gelmiyor. Yaklaşık iki aydır mahallelerde buna karşı çalışma yürütüyoruz. Küçükçekmece halkının tamamı bu duruma karşı tepki gösteriyor. Bugün buraya bütün mahallelerden toplanarak geldik. Elimizden ne geliyorsa yapacağız.

Ayda 20 bin liraya cemaate peşkeş
Eylemde okunan basın açıklamasının tam metni ise söyle:

"Değerli basın mensupları, saygıdeğer ve mücadeleci Küçükçekmece halkı,

Bugün, Halkalı Ziraat Okulu ve arazisine sahip çıkmak için toplandık.

Pek çok gerekçemiz var bunun için! Burası tarihsel kimliğiyle ilçemizin gurur kaynağı. Ülkemizin tarımsal gelişme ve kalkınmasında unutulamayacak paya sahip bir okul. Mekan olarak, yeşil alan olarak pek çoğumuzun geçmişinde önemli anıları var.

Yolların kenarına dikilen ağaçları saymazsak, ilçemizin son kalan yeşil alanı bu okul arazisi. Nefes alıp rahatlayacağımız başka neresi var? Deprem, sel gibi doğal afetlerde sığındığımız, çadırlarımızı kurduğumuz yer burası.

Peki biz bugün burada niçin toplanmak zorunda kaldık? Çünkü devletin malını, kamunun malını, yani bizim hepimizin ortak malımızı, Ziraat Okulumuzu bir özel üniversiteye vermek istiyorlar. İki aydır yaptığımız basın açıklamalarını dinlemediler. İlçe Belediye Meclisi’ne gidip anlattık anlamazdan geldiler. Büyükşehir Belediyesi’ne gittik, kulak arkası ettiler. Mahalle mahalle gezerek, evlerde, kahvelerde, derneklerde topladığımız 4 bini aşkın imzayı, sizin verdiğiniz imzaları hiçe saydılar. Ziraat Mühendisleri Odası dava açtı, sonucunu beklemediler. Büyükşehir Belediyesi İmar Komisyonu, bu araziye üniversite yapılmasına onay verdi. Şimdi bütün iş makinelerini içeri sokabilmek için, Kadir Topbaş’ın imzasını bekliyorlar. Üniversite tabelası çoktan asıldı ve içeride tahribatlar çoktan başladı. Nereden biliyorlardı ki imzaların atılacağını?

Sevgili Küçükçekmeceliler, değerli basın mensupları, bugün gençlerimiz üniversite sınavına girdi. Çoğunluğu yol parasını anca denkleştirdi. Bizim çocuklarımız mı gidecek özel üniversiteye? Yoksul insanların orada okuma şansı olabilir mi?

Peki başka yer yok muydu özel üniversiteyi yapacak? Bıraksınlar Ziraat Okulu’nu nereye isterlerse gidip yapsınlar kendi üniversitelerini! Ama olmaz, bu kadar ucuza yer mi kaldı memlekette? Ayda 20 bin lira gibi komik bir rakamla böyle bir arazi bulmak ancak önemli siyasi ilişkileri kurmakla mümkün. Özel üniversitelerde bir yıllık ücret ortalama 20 bin lira. Bir öğrecinin ücreti bir aylık kirayı karşılıyor. 12 öğrenci buldun muydu, yıllık kirayı karşıladın demektir! Belediye başkanı Aziz Yeniay’ın söylediğine göre en az 5 bin öğrenci bekliyorlar buraya. Gerisini siz hesap edin!

Üniversite deyip geçmeyelim. Derslerin yapılacağı binalar, yurt binaları, alışveriş merkezi, havuz, spor merkezi derken yeşil alan kalmayacak. Ziraat Okulu ve arazisinin özel üniversiteye verilmesi, ilçemizin halka ait tek gerçek yeşil alanının yok edilmesi demek. Halka ait bir alanın daha özelleştirilmesi, zenginlere açılması demek.

Üstelik bu tek örnek de değil. Sefaköy Kültür Merkezi’nin, yani belediyenin halkın parasıyla yaptığı yerin zemin katındaki beşyüz metrekarelik alan gene Özel Aydın Üniversitesi’ne bedelsiz olarak verildi. Her türlü ihtiyacının 2035 yılına kadar karşılanması da cabası!

Burada toplanan ve bu açıklamaya katılan değerli arkadaşlar, kamu alanlarının, halka ait alanların özel üniversiteye dönüştürülmesi başka gelişmelerin de habercisidir. Seçimlerden sonra ilçemizde 13 mahallede Kentsel Dönüşüm kod adına sahip yıkım ve yeniden yapım planları başlayacak. Sonuç bellidir! Parayı veren düdüğü çalacak. Küçükçekmece’nin, çoğunluğu emeğiyle geçinen dar gelirli insanları İnönü mahallesi, Söğütlüçeşme, Atatürk, Mehmet Akif ve İstasyon mahalleleri başta olma üzere, evini ocağını dağıtmak zorunda kalacak. Bunların nereye varacağı Ayazma ve İç-Dış Kumsal örnekleriyle ortada.

İnsan hayatı toplu konutlar ve yüksek binalar arasında geçemez. Otoyollarla çevrilmiş, mahalleleri birbirinden geniş yollar ve köprülerle ayrılmış, toplu taşıması ihmal edilmiş, halkın birbirinden koparıldığı binalardan oluşan bir Küçükçekmece istemiyoruz.

Halkalı Ziraat Okulu ve Arazisi’nin yağmalanmasına karşı verilen mücadele, değişik görüşlerden, farklı mahallelerden insanları biraraya getirdi. Küçükçekmece Yaşam ve Çevre Meclisi olarak ilçemizde ve ülkemizde halka karşı ortaya çıkan her türlü haksızlıkla mücadele etmek için birlikteliğimizi sürdüreceğiz.

Biz Küçükçekmeceliler ne Ziraat Okulu’nun ne de özel kuruluşlara verilen diğer yaşam alanlarımızın yok edilmesine sessiz kalmayacağız.

Taleplerimiz Şunlar:

· Halkalı Ziraat Okulu’nun müze olmasını ve kültürel amaçlı kullanılmasını,
· Halkalı Ziraat Okulu ve Aydın Üniversitesi’ne hibe edilen alanın çocuklarımızın ve gençlerin eğitimine destek için kullanılmasını, çeşitli derslerin uygulamalı olarak işleneceği bir merkez haline dönüştürülmesini,
· Halkalı Ziraat Okulu ve Arazisinin kapılarının hepimizin içeri girebileceği bir biçimde park,bahçe, mesire alanı olarak açılmasını,
· Ziraat okulu arazisi içerisinde deprem afet koordinasyon merkezi oluşturulmasını,
· Tüm kamusal alanların kamu yararına ve hiçbir kar gözetmeksizin işlevlendirilmesini istiyoruz.

ZİRAAT OKULU DA KÜÇÜKÇEKMECE DE HALKINDIR!

KÜÇÜKÇEKMECE YAŞAM VE ÇEVRE MECLİSİ"



Kaynak: Sol.Org

11 Mart 2011 Cuma

Kentlerimiz Bizimdir!

TOKİ’nin İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlediği “2011 Konut Kurultayı” sırasında Taksim’de bir araya gelen İstanbullular, yaptıkları yürüyüşle “Kentlerimizi ve geleceğimizi yağmalayanlara izin vermeyeceğiz” dedi

Bugün (4 Mart) saat 11.00’da 3. Köprü Yerine Yaşam Platformu’nun çağrısıyla Taksim Meydanı’ndaki Havaş durakları önünde bir araya gelen İstanbullular, kentsel dönüşüm projelerini protesto etti. “TOKİ, AKP, sermaye defol, kentlerimiz bizimdir” yazılı pankartın açıldığı eyleme çeşitli mahalle dernekleri üyeleri, meslek odası yöneticileri ve İstanbul’un dört bir yanından vatandaşlar katıldı.

Eylemin görüntülerini izlemek için tıklayınız!

“Kurultayı yapanlar memleketi satanlar”, “AKP defol İstanbul bizimdir”, “Köprü değil insanca yaşam” sloganlarıyla yürüyüşe geçen İstanbullular, “Halkın barınma hakkı var”, “Mahalleme, evime, emeğime dokunma”, “Rantsal dönüşüme hayır” dövizleri taşıdı.

”Sermayedarlara verecek bir karış toprağımız yok”
Harbiye’deki İstanbul Kongre Merkezi önünde grup adına basın açıklamasını Tozkoparan Mahalle Derneği’nden Ömer Kiriş okudu. 8 yıllık AKP iktidarı döneminde Kentsel dönüşüm planlarıyla sermaye saldırısının tırmandığını ifade eden Kiriş, TOKİ’nin rant çevreleri için kurultay düzenlediğini belirtti.

Tozkoparan Mahalle Derneği Başkanı Ömer Kiriş
Kiriş, onlarca mahallede halkın işgalci ilan edildiğini belirterek kurultayın meşru olmadığını dile getirdi. Kiriş, TOKİ’nin kentsel çözüm önerileri için şu sözleri söyledi; “Bu çözüm, hazine arazilerini büyük inşaat şirketleri için rant alanına dönüştürmekten; kent merkezlerini soylulaştırmaktan; yıllardır bu bölgelerde yaşayan halkı borçlandırmaktan ve kentin dışındaki toplama kamplarında yaşamaya mahkum etmekten ibarettir.”

Üçüncü Köprü’nün de kentsel yağma planı olduğunu ifade eden Kiriş, AKP hükümetini bilimin sesini dinlemeye çağırdı.

Kiriş sözlerini “Bizler bu kentleri yapan emekçiler, bilim insanları, meslek odaları, yani bu ülkenin ve kentlerin gerçek sahipleri olarak talana izin vermeyeceğimizi bir kez daha yineliyoruz” ifadeleriyle bitirdi.

Kiriş’in ardından Tozkoparan, Gülsuyu-Gülensu ve Başıbüyük mahallelerinden gelen temsilciler de söz alarak mahallelerini kentsel dönüşüm saldırısından korumak için mücadele edeceklerini belirtti.

Eylem Orman Mühendisleri Odası yönetiminden Kader Cihan’ın konuşmasıyla sona erdi.

Basın açıklamasının tam metni:

KENTLERİMİZİ VE GELECEĞİMİZİ YAĞMALAYANLARA İZİN VERMEYECEĞİZ!

İktidarının 8. Yılını dolduran AKP, başta İstanbul olmak üzere kentlerimize karşı, Kentsel Dönüşüm Programı adı verilen çok yönlü sermaye saldırısını tırmandırmaktadır. 2011 yılını Kentsel Dönüşüm yılı ilan eden AKP, bu saldırıyı meşrulaştırmanın yollarından biri olarak, az ilerideki İstanbul Kongre Merkezi’nde, yerli ve yabancı rant çevreleri tarafından desteklenen uluslararası bir kurultay düzenlemektedir.

Ayazma’da onlarca aileyi evsiz bırakan; Derbent’i sabahın üçünde binlerce polisle işgal ederek Derbent halkının direnişiyle karşılaşan; Başıbüyük, Esenler, Sulukule, Tozkoparan, Fener-Balat, Ankara Polatlı; Dikmen; Mamak gibi onlarca mahallenin halkını işgalci ilan eden; 3. Köprü cinayetini işlemek için onlarca yasal engelin arkasından dolaşmaya çalışan; Haydarpaşa Garı’nın yanmasını timsah gözyaşlarıyla seyrederken ağzının suyu akan TOKİ, sermaye çevreleri ve AKP tarafından düzenlenen bu kurultay meşru değildir. Kentlerimizi ve geleceğimizi Ağaoğlu gibi rantiyecilere ve uluslararası sermayeye pazarlayanların kurultayından çıkacak olan kararlar bellidir.

AKP iktidarı ve TOKİ, tarihsel-kültürel dokunun yenilenmesi, deprem, heyelan, afet gibi risklerin önlenmesi adı altında, kentlerdeki tarihsel mekanları, kamusal alanları, doğal varlıkları sermayeye peşkeş çekmektedir. Halkalı Ziraat Okulu’nu AKP yöneticilerinin “gönül borcunu ödemek” için İlim Yayma Cemiyeti’ne özel üniversite kurması için devredenlerin; Beykoz fidanlığını binlerce insanı dolandıran Deniz Feneri dosyasını kapatmak için Türk-Alman özel üniversitesine hediye edenlerin; orman alanlarını ve su havzalarını 2B Yasası’yla, 3. Köprü projesiyle sermayenin yağmasına açanların suçlarını hiçbir kurultay örtemez.
Özel yasalarla yetkilendirilerek neo-liberal bir kentsel yıkım aygıtı gibi çalışan TOKİ’nin allayıp pulladığı kentsel çözümler bellidir: Bu çözüm, hazine arazilerini büyük inşaat şirketleri için rant alanına dönüştürmekten; kent merkezlerini soylulaştırmaktan; yıllardır bu bölgelerde yaşayan halkı borçlandırmaktan ve kentin dışındaki toplama kampı benzeri beton bloklarda yaşamaya mahkum etmekten ibarettir!

Bununla da yetinmeyen AKP hükümeti, TOKİ eliyle kent merkezlerindeki okul ve hastane binalarını yağmalayıp kentlerin dışına taşımanın, bu alanları sermayenin rant kaynakları haline dönüştürmenin hazırlıklarını hızlandırmaktadır.

AKP hükümetinin, İstanbul’un trafik sorununu çözme yalanıyla sürdürdüğü 3. Köprü dayatması da bu kentsel yağmanın önemli bir parçasıdır. TOKİ’nin İstanbul’un kuzeyindeki ormanlık alanlara ve hazine arazilerine el koyma girişimleri ve Başbakan’ın kentin kuzeyinde yapmayı arzuladığı “Yeni İstanbul Projesi” ucubesi, 3. Köprü Projesinin nasıl bir cinayet planı olduğunun yeni kanıtlarıdır. AKP hükümetini bir kez daha uyarıyoruz: İstanbul halkının ve bilimin sesini dinleyin! SİT kararları; ÇED zorunluluğu gibi yasal engellerin arkasından dolanarak açmaya çalıştığınız 3. Köprü ihalesinden derhal vazgeçin. İstanbul’u kuzeye kaydırmak gibi ucube projeleri aklınızdan bile geçirmeyin. Mahallerimizden, yaşam alanlarımızdan, evlerimizden, ormanlarımızdan ve su havzalarımızdan kirli ellerinizi çekin.

Bizler bu kentleri yapan emekçiler; bilim insanları, meslek odaları; yani bu ülkenin ve kentlerin gerçek sahipleri olarak, bu talana izin vermeyeceğimizi bir kez daha ilan ediyoruz. İstanbul’da ve ülkemizin herhangi bir yerinde bir avuç sermayedara verecek ne bir kök ağacımız; ne bir damla suyumuz; ne de bir karış toprağımız var. Bizler, bu ülkenin emekçileri, işgalciler, ikinci sınıf yurttaşlar değil, bu ülkenin gerçek sahipleriyiz. İnsanca yaşayabileceğimiz bir ülke ve kentlerimiz için, emeğimizle var ettiğimiz evlerimizi, mahallelerimizi, yaşam alanlarımızı savunmaya devam edeceğiz. Kentlerimizi ve geleceğimizi yağmalamanıza izin vermeyeceğiz!

AKP, TOKİ, Sermaye Defol, Kentler Bizimdir!
Bu Ülke, Bu Halk Satılık Değil!

Sendika.Org







26 Şubat 2011 Cumartesi

AKP’NİN YAĞMA KURULTAYI’NA KARŞI KENTLERİMİZE SAHİP ÇIKMAYA!

KENTLERİMİZİ VE HAYATIMIZI YAĞMALAMAK ÖYLE KOLAY DEĞİL!

Duyduk ki, AKP iktidarı, 4-5 Mart 2011 tarihlerinde, İstanbul Kongre Merkezi’nde Kentsel Dönüşüm diye adlandırdığı Kentsel Yıkım ve Yağma Projelerini uluslararası bir kurultayda allayıp pullayacakmış!
(http://www.2011konutkurultayi.com/)
AKP iktidarı, özel yasalarla yetkilendirerek neo-liberal bir kentsel yıkım aygıtı gibi çalıştırdığı ve kentlerdeki kamusal alanları, yaşam alanlarını, tarihsel mekânları, su havzalarını, doğal varlıkları tehdit eden bir odağa dönüştürülen TOKİ eliyle düzenlenen “2011 Konut Kurultayı”nda, kentlerimiz ve hayatlarımız hakkındaki yeni yıkım planlarına meşruiyet sağlamaya çalışacak. SİT kararlarını, mahkeme kararlarını ve halkın iradesini görmezlikten gelerek, 3. Rant Köprüsünü hızla ihaleye açmak amacıyla Torba Yasa’ya özel maddeler koyan AKP iktidarı, kentsel dönüşüm yanlısı “akademisyenler”, rant çevreleri, “küresel kentleri” pazarlama uzmanlarıyla birlikte, hayatlarımızı yağmalamanın en karlı yollarını tartışacak.
Kentsel dönüşümün yıkıcı sonuçlarını, “rüya şehirler, gerçek çözümler, doğal afetlere hazırlık seferberliği, ucuz, güvenli konut” gibi cafcaflı sloganların arkasına saklamaya çalışanlara, TOKİ’nin ve kentsel dönüşümün ne olduğunu bir kez daha hatırlatıyoruz:
TOKİ demek, Ayazma’yı Ağaoğlu’na pazarlayarak Ayazma halkının hayatını tarumar etmek demektir! TOKİ demek, 3. Köprü güzergâhındaki ormanlık alanlara göz dikerek toplu konut adı altında lüks villalar yapmak demektir! TOKİ ve kentsel dönüşüm demek, darmadağın edilen Sulukule; yanan Haydarpaşa; yağmalanan tarihsel ve kültürel mekânlar; yok edilen ormanlar ve su havzaları; peşkeş çekilen okullar ve boğaz kıyıları; “işgalci” denerek kentlerin dışına sürülen, ikinci sınıf yurttaşlar sayılan emekçiler demektir.
Bizler, kentsel yıkım ve yağma planlarına karşı kentlerimizin ve yaşamın savunucuları olarak, bilimin ve halkın yanında olan akademisyenleri, aydınları, gazetecileri ve kurum temsilcilerini bu yağma kurultayına hayır demeye çağırıyoruz!
İstanbul’a, kentlerimize, yaşam alanlarımıza, barınma hakkımıza ve yaşama sahip çıkmak için, tüm dostlarımızı 4 Mart Cuma günü TOKİ Yağma Kurultayı’nın düzenlendiği İstanbul Kongre Merkezi önünde, kentlerimizin sahipsiz olmadığını hep birlikte haykırmaya çağırıyoruz!
Tüm dost kurumları, platformları, mahalle, çevre derneklerini, kentsel yıkım planlarına hayır diyen bilim insanlarını ve yağmacılara söyleyecek sözü olan herkesi etkinliğimize davet ediyoruz!

SERMAYE DEFOL KENTLERİMİZ SATILIK DEĞİL!
3. KÖPRÜ YERİNE YAŞAM PLATFORMU
(http://kopruyerineyasam.blogspot.com/)

Buluşma Yeri ve Saati: 11.00/ Taksim-Elmadağ HAVAŞ Otobüs Durağı
Basın Açıklaması: 11.30-İstanbul Kongre Merkezi, Harbiye
İletişim: 3. Köprü Yerine Yaşam Platformu Sekretaryası - Orman Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi- 0212 299 11 95- 0 537 572 14 44

31 Ocak 2011 Pazartesi

3. Köprü İçin ÇED Raporu Zorunlu Hale Geldi!

Çevre Mühendisleri Odası'nın hukuksuzluğa, çevre katliamına ve rant anlayışına karşı açtığı dava sonuçlandı. İstanbul 3. Köprü, Akkuyu Nükleer Santrali, Gebze- Orhangazi- İzmir Otoyolu için artık ÇED raporu zorunlu. 2008'de çıkarılan "ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ YÖNETMELİĞİ"nin 7.2.1993'ten önce "Kapsam Dışı Projeler" başlıklı Maddesi'nin yürütmesi Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun kararı ile kesin olarak durduruldu. Bu tarihten önce yatırım programına alınmış olup Türkiye'nin en büyük yatırım projeleri olarak sunulan ve her biri ayrı zararlara yol açacak projeler için de ÇED raporu gerekecek.

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu'nun 27 Ocak Perşembe günü yapılan konu ile ilgili açıklaması şöyle:

İSTANBUL'A, HASANKEYF'E, MERSİN'E, SİNOP'A, GEBZE'YE, BURSA'YA İZMİR'E
VE ANADOLU TOPRAKLARINA MÜJDE !
ÇEVRE MÜHENDİSLERİ ODASI'NIN AÇTIĞI DAVADA DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU, ÇED MUAFİYETİNE DUR DEDİ. 3. KÖPRÜ, GEBZE-ORHANGAZİ-İZMİR OTOBANI, SİNOP VE AKKUYU NÜKLEER SANTRALİ, HASANKEYF'İ SULAR ALTINDA BIRAKACAK ILISU BARAJI PROJESİ, ALLİANOİ'Yİ SULAR ALTINDA BIRAKACAK YORTANLI BARAJI PROJESİ İÇİN ÇED ZORUNLU TUTULACAK.

DANIŞTAY KARARI İLE TÜRKİYE'DE ÇEVRESEL ETKİLER YÖNÜNDEN PERVASIZ BİR DÖNEM SONA ERMİŞ VE 1993 ÖNCESİ TORBA HÜKMÜNE KOYULARAK ÇED'DEN MUAF TUTULAN YATIRIMLAR İÇİN ÇED SÜRECİ BAŞLAMIŞTIR.

17 Temmuz 2008 ve 26939 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan, "ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ YÖNETMELİĞİ'nin "Kapsam Dışı Projeler" başlıklı Geçici 3. Maddesi'nin yürütmesi, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'na Çevre Mühendisleri Odası olarak yaptığımız itiraz üzerine durduruldu.

Artık "bu proje 1993'ten önce aklıma gelmişti, yatırım programına alınmıştı", "bu proje plan ve programlarımıza 1993'ten önce girmişti" gibi gerekçeler ile ekolojik yıkım getiren Türkiye'nin en büyük yatırım plan ve projelerinin çevresel etki değerlendirme sürecinden kaçırılması devri sona ermiştir.

Sen, 1453 hektar ormanı yok edeceksin, 2.5 milyon ağaç keseceksin, 680 hektar doğal sit alanını tamamen haritadan sileceksin, 931 hektar tarım arazini ortadan kaldıracaksın, sonra da bu köprü benim aklıma 1993'ten önce gelmişti, ÇED almama gerek yok diyeceksin... Böyle bir anlayış olabilir mi? Başbakan helikoptere binip köprünün güzergahını belirliyor... Böyle bir aymazlık olur mu? Bilimden bu kadar uzak bir iktidar; halkın, kamu yararının, doğanın değil olsa olsa rantın iktidarıdır.

DANIŞTAY KARARI İLE TÜRKİYE'DE ÇEVRESEL ETKİLER YÖNÜNDEN PERVASIZ BİR DÖNEM SONA ERMİŞ, BİR DÖNEM SONA ERMİŞ VE 1993 ÖNCESİ TORBA HÜKMÜNE KOYULARAK ÇED'DEN MUAF TUTULAN YATIRIMLAR İÇİN ÇED SÜRECİ BAŞLAMIŞTIR.

Durdurulan geçici 3. madde düzenlemesi ile 7/2/1993 tarihli ve 21489 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği'nden önce uygulama projeleri onaylanmış veya çevre mevzuatı ve ilgili diğer mevzuat uyarınca yetkili mercilerden izin, ruhsat veya onay ya da kamulaştırma kararı alınmış veya yatırım programına alınmış veya mevzi imar planları onaylanmış projelere Çevre Kanunu ve ilgili diğer yönetmeliklerde alınması gereken izinler saklı kalmak kaydıyla ÇED Yönetmeliği hükümlerinin uygulanmayacağı düzenleniyordu. 

Bir diğer ifade ile 7.2.1993 öncesi kararı alınmış ancak başlanmamış projeler ÇED Yönetmeliğinin emredici hükümlerinden muaf tutuluyordu.

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun 7.10.2010 tarihli kararı ile bu muafiyet 7/2/1993 tarihinden yatırım programına alınmış, hakkında her ne işlem yapılmış, izinler alınmış olursa olsun üretime ve/veya işletmeye başlamayan projeler yönünden durdurularak Danıştay 6. Dairesi'nin kararı kaldırılmıştır.
Danıştay kararı uyarınca 1993 yılı öncesi yatırım programına alınsa dahi tüm projeler için çevresel etkileri değerlendirmesi sürecinin işletilmesi zorunluluk haline gelmiştir.

Anayasa'nın 138. maddesi ve İdari Yargılama Usulü Yasası'nın 28. maddesi gereğince en geç 30 gün içinde sayılan projeler ile ÇED'den muaf tutulan diğer projeler için ÇED süreci başlatılmalıdır. Aksi takdirde bu kararı almayan, kararın arkasından dolanmaya çalışan, uyguluyor gibi yapıp uygulamayan kamu görevlilerinin 5018 sayılı KAMU MALİ YÖNETİMİ VE KONTROL KANUNU ve KAMU ZARARLARININ TAHSİLİNE İLİŞKİN USUL VE ESASLAR HAKKINDA YÖNETMELİK hükümleri uyarınca doğacak zarardan şahsen sorumlu olacaklar, görevi ihmal suçu nedeni ile Mahkemeler önünde hesap vereceklerdir.

DANIŞTAY KARARI TARTIŞMA GÖTÜRMEYECEK KADAR AÇIKTIR, BAŞBAKANLIK VE İLGİLİ İDARELERCE DERHAL UYGULANMALIDIR.

İSTANBUL'A YAPILACAK OLAN 3. KÖPRÜ PROJESİ, SİNOP ve AKKUYU NÜKLEER SANTRAL PROJELERİ, ILISU BARAJI ve 7.2.1993 tarihinden önce yatırım programına alındığı iddia edilen tüm projeler derhal durdurulmalı ve ÇED süreci işletilmeye başlanmalıdır. GEBZE- ORHANGAZİ- İZMİR OTOYOLU PROJESİ'nin Başbakanlığın 18.12.2010 tarihli genelgesinde ÇED sürecinden muaf olduğunu belirten 9. madde hükmü Türkiye'nin taraf olduğu Uluslar arası Çevre Sözleşmeleri, 2872 sayılı Çevre Kanununun 10.maddesi ve ÇED Yönetmeliğinin emredici hükümleri doğrultusunda derhal iptal edilmeli ve söz konusu projeler için ÇED süreci işletilmeye başlanmalı ve güzergahın üzerinde bulunan yerleşimlerde halkın katılımı toplantıları yapılarak karar süreçlerine katılımı sağlanmalıdır.

ÇEVRE KANUNU'NUN EMREDİCİ HÜKÜMLERİNİN YÖNETMELİK DEĞİŞİKLİKLERİ İLE ORTADAN KALDIRILMASI ANLAYIŞINA DERHAL SON VERİLMELİDİR.

1983 yılında çıkarılan ve ÇED düzenlemesi getiren 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun emredici hükümleri, aradan 28 yıl geçmesine karşın Yönetmelik hükümleri ile bertaraf edilmeye çalışılmamalı ve çevreye rağmen kalkınma anlayışı derhal terk edilmelidir.

2872 sayılı Çevre Kanunu'nun 10. maddesi uyarınca ''Gerçekleştirmeyi plânladıkları faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve işletmeler, Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu veya proje tanıtım dosyası hazırlamakla yükümlüdürler. Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı veya Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili onay, izin, teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez; proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez.''

Anayasa 90. maddesine 5170/7 sayılı kanunla eklenen maddeye göre; ''Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farkli hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri dikkate alınır.'' Bilindiği gibi, Anayasanın 56 ve 63. maddeleri ''temel haklar ve ödevler'' bölümünde düzenlenmiş olup ''çevre hakkı'' temel hak ve özgürlüklere ilişkin sözleşmeler kapsamındadır.

ÇED Yönetmeliğinin 14. maddesinin 3. fıkrasında "Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu" kararı verilen projeler için yedi yıl içinde yatırıma başlanmaması durumunda bu kararın geçersiz olacağı, yine Yönetmeliğin 17. maddesinin 3. fıkrasında da "Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir" kararı verilen projeler için beş yıl için yatırıma başlanmaması durumunda bu kararın da geçersiz olacağı düzenlenmiştir.

"Kapsam dışı projeler" başlığını taşıyan dava konusu geçici 3. madde hükmü ile Yönetmeliğin emredici hükümlerine aykırı olarak istisna öngörülmesi ve 1993 öncesi programına alınan yatırım ve projeler için yapılan her Yönetmelik düzenlemesinde bu süreler korunmak suretiyle projelere hiç başlanmamış olsa da 18 yıldır ÇED süreci işletilmemesinin hukuka aykırılığı Danıştay kararı ile tescillenmiştir. Hükümet derhal kararın gereğini yerine getirmelidir.

ÇEVRE MÜHENDİSLERİ ODASI, ÇED SÜRECİNDEN KAÇIRILMAYA ÇALIŞAN TÜM PROJELERİN TAKİPÇİSİ OLACAKTIR.

Mahkeme hükmünün uygulanması için Çevre Mühendisleri Odası olarak, ülke çapında tüm demokratik kitle örgütlerini harekete geçireceğiz.

Yüksek Mahkeme hükmü uyarınca Başbakanlık ile Çevre ve Orman Bakanlığı'na başvuru yapılarak gerekli talimatların verilmesinin takipçisi olacağız.

Anılan projeler dışında Hasankeyf'i sular altında bırakan Ilısu Barajı, Allianoi'yi sular altında bırakan Yortanlı Barajı ile ilgili çalışmalarımızı Başkanlığını yürüttüğümüz TMMOB Çevre Komisyonu'na, oradan da TBMM'ne taşıyarak ille de rant anlayışını taşıyan kişilerin peşine düşeceğiz. Danıştay kararını uygulamama girişimleri karşısında direnç gösteren kamu görevlilerinin kişisel tazminat ve cezai sorumlulukları ile ilgili takibe başlayacağız.

Ülkemiz çevre ve kültürel değerleri için savaşmaya ve kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu sıfatı ile kamu yararı için ekolojik yıkıma, çevre ve halk sağlığı yönünden kamunun zararına olan plan ve projelere karşı mücadelemize yılmadan devam edeceğiz.

BAŞBAKANLIĞI ve İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİNİ UYARIYORUZ

Başbakanlığı, bu kararı aşmak için daha önce Bergama Altın Madeni ile ilgili aldığı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Türkiye'yi mahkum ettiği gizli Bakanlar Kurulu prensip kararı gibi uygulamalara kalkışmaması ve Danıştay kararı doğrultusunda gerekli talimatları vermesi için uyarıyoruz.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne karşı Odamızın davacı olduğu 3. Köprü ile ilgili 1/100 bin ve 1/25 bin'lik plan değişiklikleri ile ilgili davanın derhal kabul edilerek plan değişikliklerin iptal edilmesi için gereğinin yapılması için uyarıyoruz.

ÇEVRE MÜHENDİSLERİ ODASI OLARAK, RANT MANTIĞI İLE DOĞA KATLİAMINA NEDEN OLAN VE HALKIN YAŞAM HAKKINA SALDIRAN TÜM UYGULAMALARA KARŞI MÜCADELE ETMEYE, BUNUN İÇİN MÜCADELE EDEN HERKESLE BİRLİKTE HAREKET ETMEYE DEVAM EDECEĞİMİZİ BU VESİLEYLE BİR KEZ DAHA VURGULUYORUZ.
KAMUOYUNA SAYGI İLE DUYURULUR.

TMMOB ÇEVRE MÜHENDİSLERİ ODASI